Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 15 Ekim 1927 Cumartesi günü, Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kurultayında kürsüden, altı gün boyunca ve toplamda 36 saat 33 dakikada okuduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yolunda nasıl bir Milli Mücadele yolu izlediğini anlattığı metindir.
"Efendiler, geleceğe ait tedbirler hakkında fikir alışverişinde bulunmadan evvel maziye ait vakalar ve hadiseler hakkında maruzatta bulunmak ve senelerden beri devam eden faaliyet ve icraatımızın milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim. Hadiseler ile dolu olan dokuz senelik bir devrenin tarihine temas edecek maruzat ve beyanatım uzun sürecektir. Fakat mesele, yapılması zaruri bir vazife olduğuna göre, beni mazur göreceğinizi ümit ederim." M.Kemal ATATÜRK
NUTUK 1. BÖLÜM (1919-1920)
3.Kısım - Konu 21: Ali Rıza Kabinesi Milli Teşkilat ve Gayeleri Soruyor
Efendiler, yeni sadrazamdan beklediğimiz cevap nihayet geldi, şudur:
Çok ivedi Sadaret, 4.10.1919
Sivas'ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Delegelerine
İlgi: 2 ve 3 Ekim 1919
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, tayin ve tespit edildiği, telgraflarında bildirilen teşkilat ve gayelerin neden ibaret olduğu Vekiller heyetince bilinmediğinden, durumun gereği incelenmek üzere her şeyden önce söz konusu kongrelerin kararlarının acele olarak bildirilmesi istenmektedir, efendim.
Sadrazam Ali Rıza
Sadrazam Paşa ve saygıdeğer arkadaşlarının -içlerinde biraz sonra görüleceği üzere, Kuva-yı Milliye'nin temsilcisi olarak kabineye girdiğini söyleyen Cemal Paşa'nın da bulunmuş olmasına rağmen- hükümeti kurmuş oldukları güne kadar, milli gayelerin neden ibaret olduğunu bilmediklerini söylemeleri, şaşılacak bir şey değil midir?
Bundan daha da çok dikkati çeken nokta, milli gayelere uyup uymamak konusunda karar verebilmek için, öncelikle kongrelerin kararlarını istemiş olmalarıdır. Oysa, bu kadar dağdağaya ve uygulanması selefi Ferit Paşa'nın düşmesine yol açan kongrelerin kararlarını bilmemeleri düşünülebilir miydi? Maksatlarının zaman kazanmak ve bize karşı hiçbir taahhüde girmeksizin, yeni ve şeytanca tedbirlerle milleti aldatarak, kendini göstermiş olan dayanışma ve bağlılığı gevşetmek olduğuna asla şüphe etmedim. Ancak, eğer aradaki bağlar koparılacaksa ben de her şeyden önce onların bütün içyüzlerini milletin gözü önüne serecek bir davranışı tercih ettim. Bu yüzden, Sadrazam'ın ve saygıdeğer arkadaşlarının isteğini yerine getirdim. 4 Ekim 1919 tarihli telgrafla, kongrenin bildirisini olduğu gibi, tüzüğünde yalnız teşkilatla ilgili ana noktalarını özet olarak bildirdim. Hiçbir yerden hükümetle resmî yazışmalara girişilmemesi için yeniden genel tebliğler yapıldı.
Efendiler, aynı günde şöyle bir telgraf aldım:
Başkanlığım altında kurulmuş olan yüce kabine, milletin isteğine uygun olarak, vatanın saadet ve selametini sağlamak için sarsılmaz bir kararlılıkla çalışma konusunda tam bir görüş birliğine varmış bulunmaktadır. Osmanlı topluluğunda birliğin sağlanması, milli bağımsızlığın korunması, yüce hilâfet ve saltanat makamının dokunulmazlığı, Anayasa hükümleri gereğince, hiç şüphe yok ki, bütün bir milletin iradesine dayanılarak gerçekleştirilebilecektir. Ateşkes Anlaşması'nın yapıldığı tarihteki sınırlar içinde kalan bütün Osmanlı topraklarının ve şehirlerinin, bu anlaşmanın kendisine temel dayanak yaptığı Wilson prensipleri gereğince doğrudan doğruya Osmanlı saltanatının idaresi altında bırakılması ve bu sınırlar içinde kalıp da nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan vatan birliğinin parçalanmasını önleyerek, bu topraklar üzerindeki tarihi, dini ve coğrafi haklarımıza ve adalet anlayışına uygun bir karar alınmasının sağlanması da bugünkü hükümetin vazgeçilmez bir gayesidir. Meclis-i Milli toplanıncaya kadar milletin kaderi üzerinde hiçbir kesin ve resmi taahhüde girilmemesi, Barış Konferansı'na gönderilecek delegelerin milli davayı kavramış, güvenilir, ileriyi gören ve yetenekli kimselerden seçilmesi tabiidir. Memleketimizdeki meşrutiyet idaresi gereğince milli hakimiyet geçerli olduğundan, görevini hakkıyla kavramış olan bugünkü hükümet, milletin kararını almadan memleketin alın yazısı hakkında karar veremeyeceği için, seçimlerin bir an önce yapılması konusunda her türlü teşebbüsleri yapmakta, Meclis-i Mebusan'ın toplanmasını çabuklaştırma bakımından gereken kolaylıkları göstermeye çalışmaktadır. Ancak, hükümetin politikasında hakim olan ilke, kanun hükümlerine bütünüyle uyarak aksi durumları anlamak ve ortadan kaldırmaktan ibarettir. Olağan dışı ve kanunsuz durumların süregelmesi, Osmanlı Devleti'nin hükümet merkezi ile Anadolu'yu birbirinden ayırarak birçok kötü sonuçlar doğuracağından, Allah korusun, devlet merkezinin varlığını tehlikeye düşürecek ve memleketin öteki bölgelerinin de işgal altına alınması sonucunu vererek vatanın birliğini bozacaktır. Bu bakımdan bugünkü hükümet, tarafınızdan işgal olunan resmi dairelerin boşaltılması, hükümet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, en küçük bir eksikliğe bile uğratılmaması şart olan hükümet otoritesine saygı gösterilmesi, yabancılarla siyasi ilişkilere girişilmemesi ve milletvekili seçimlerinde halkın hürriyetine asla karışılmaması hususlarına tarafınızdan söz verilmesini istiyor.
Saygıdeğer Efendiler, dikkat buyurulursa, bu telgrafta ne adres vardır ne de imza... Gerçi, Sadrazamlık makamından yazıldığı anlaşılıyordu. Fakat, başka bir şey daha anlaşılıyordu ki, bu satırları yazan şahıs veya şahıslar, bir defa Heyet-i Temsiliye'yi tanımak ve onunda imzalı resmi yazışma ve görüşmelerde bulunmak istemiyorlardı.
Bir de, bizim kongrelerde tespit ettiğimiz kararları ve kendilerine teklif ettiğimiz üç noktanın göz önünde bulundurulmasını, yeni kabinenin sadrazamı ve vekilleri tabii buluyorlar. Bu kararların ve ilkelerin gerçekleştirilmesine zaten gayret etmekte olduklarını söylüyorlar.
Ancak, Sadrazam, "hükümetin politikasındaki ana ilke, kanun hükümleridir. Görevi, aksi durumların önlenmesinden ve ortadan kaldırılmasından ibarettir" şeklindeki bir girişten sonra bizim tavır ve hareketlerimizin olağandışı ve kanunsuz olduğunu dolaylı yoldan belirtmeye çalışarak bunun devamı halinde, merkez ile Anadolu'nun birbirinden kopmakla sonuçlanacağını ve bunun doğuracağı tehlikeleri sayarak, sonunda baklayı ağzından çıkarıyor: "Tarafınızdan işgal edilen resmi dairelerin boşaltılması, hükümet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, hükümet otoritesine saygı gösterilmesi, yabancılarla siyasi ilişkilere girişilmemesi, milletvekillerinin seçiminde halkın hürriyetine asla müdahale edilmemesi hususlarına tarafımızdan söz verilmesini istemek" suretiyle, bizim varlığımıza ve faaliyetimize son vermek maksadında olduğunu belirtiyor.
Efendiler, belki unuturum, ayrıntılı açıklamalara girişmeden önce söylemeliyim ki, tarafımızdan işgal edilmiş resmi daireler yoktur. Yalnız Sivas ili, okulların tatilde bulunması dolayısıyla, Heyet-i Temsiliye'yi lisede misafir etmişti. Söz konusu edilmek istenen resmi daire bu olacaktı. Yeni kabine, her türlü faaliyetine başlangıç olmak üzere Heyet-i Temsiliye'yi buradan kovarak, halkın gözünde onun nüfuz ve haysiyetini kırmak istiyordu.
Efendiler, kimden kime yazıldığı belirtilmemiş olan bu telgraf üzerine, Sivas telgraf merkezi ile İstanbul telgraf merkezi arasında aynen şu haberleşme yapıldı:
Olağanüstü
İstanbul Merkez Müdürlüğü’ne
Sadaret merkezinden yazılan telgraf, başlık ve imzası bulunmadığı için Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi tarafından kabul edilmedi. Telgraf sureti merkezimizde alıkonmuştur. Gerekenlere bilgi verilmesi rica olunur.
İmza
Kongre Merkezi
— Bize, üzerinde Sadrazam Paşa Hazretleri'nin cevabıdır, başlığıyla Âmetçi1 Bey verdi; kopyası telgrafhanededir. Siz Paşa Hazretleri'ne böyle veriniz.
— Heyet-i Temsiliye'ye denilmemekte ve kimden geldiği bilinmemektedir. Bu yüzden, başlık ve imza olmadığı için kabul etmiyorlar.
— O halde, şimdi dağıldı. Kabinede bu konuda bir şey yazarlarsa durum elbette aydınlanır efendim.
— Bu cevabı verdikten sonra dağıldılar. Artık bize bir şey gelmez. Fakat, Sadrazam Paşa belki evinden yazar. Bizim bu merkezin işi kabine toplantısı bitince son bulur, kapanır azizim.
— Siz, dediğimizi Âmetçi Bey'e söyleyin.
— Âmetçi Bey de gitti. Yalnızım.
— Telefonla söyleyiniz.
— Bizde şehir telefonu yok. Bununla birlikte siz telgrafı öylece saklayınız da sabahleyin resmen bir şey yazdıralım efendim.
— Sadrazam Paşa'ya telefon edin.
— Kardeşim, Sadrazam Paşa'ya anlatamayız ki...
Olağanüstü Bâbıâli, 4.10.1919
Sivas Kongre Merkezi Müdürlüğü'ne
Erenköyü'nde oturan Sadrazam Paşa Hazretleri telefonla arandığı ve saat yirmi biri yirmi beş geçtiği halde bulunamadı. Bu haberleşme çaresiz olarak yarın arz edilecektir, efendim.
Bâbıâli Müdürü Hüseyin Hüsnü
Olağanüstü İstanbul, 4.10.1919
Kongre Merkezi'ne
Bâbıâli Müdürlüğü'nden de bildirildiği gibi, şimdi yirmi biri yirmi beş geçeye kadar telefondan arandıkları halde, Sadrazam Paşa Hazretleri'nin konaklarından cevap alınamadı. Biraz sonra yine arayacağım. Cevap alırsam derhal bildiririm. Alamazsam sabahı beklemek mecburi olacaktır, efendim.
İstanbul Telgraf Müdürü Tevfik
Efendiler, ertesi günü, yani 5 Ekim 1919 tarihinde, Heyeti Temsiliye'ye çekilen imzasız telgrafın, cevap olarak Sadrazam tarafından yazıldığı söylendi. Bunu doğrulayan resmi ve imzalı bir yazı olmamakla birlikte, biz böyle küçük bir nokta üzerinde daha fazla durmayı yararlı ve gerekli görmedik. Sadrazam Paşa'ya cevap yazmayı uygun bulduk. 5 Ekimde yazdığımız uzun karşılığın ana noktalarını özetleyeyim:
"Tekliflerimizin hepsinin benimsenip kabul edilmiş olduğu anlaşıldı" dedikten sonra, tarafımızdan söz verilmesi istenen noktalar üzerinde açıklamalar yaptık ve şunları söyledik: "Olağandışı ve kanunsuz durumları yaratan Ferit Paşa Kabinesi idi. Ferit Paşa Kabinesi tarafından girişilmiş olan gayrimeşru iş ve hareketleri doğuran sebeplerin ortadan kaldırılması için tarafınızdan kesin tedbirler alındığı takdirde, kendiliğinden yok olur."
"Cemiyetimizin, bugünkü kabineye söz verip yardımlarda bulunabilmesi için önce, hükümetin milli teşkilatımızı olumlu karşıladığını açık ve kesin bir dille ifade etmesi gerekir. Aksi takdirde, karşılıklı güven ve samimiyetin varlığı şüpheli kalacak ve birbiri ile zıtlaşan davranış ve teşebbüslerin ortaya çıkması ihtimali bulunacaktır."
Ali Rıza Paşa'nın imzasız telgrafında: "memleketimizdeki meşrutiyet idaresi gereğince, milli hakimiyetin geçerli olduğu" noktasına da: "Gerçekten öyle ise de, dağıtılmasından başlayarak Meclis-i Mebusan'ın dört ay içinde toplanması Anayasa'mızın açık hükümlerinden iken, bugüne kadar seçmen kütükleri bile düzenlenmemiştir. Bu davranış, Ferit Paşa Kabinesi'nin açıktan açığa meşrutiyete bir darbesi ve Anayasa'ya kesin bir tecavüzü demektir; ceza kanununun ilgili maddesine göre bir cinayet sayılarak işleyenler hakkında kanun hükümlerinin tam olarak uygulanması, milli hakimiyeti kabul edecek ve kanun hükümlerinin yerine getirilmesini kendisi için kanuni bir görev sayacak her meşru hükümetin ilk kutsal görevidir" karşılığında bulunduk. Ondan sonra şu teklifleri ileri sürdük:
- Memlekette sükun ve güven olduğunu ve milli davanın tamamiyle haklı ve meşru bulunduğunu resmi bir bildiri ile ilan ederek, milletin tümünün birliğine hükümetin de katıldığını gösteriniz.
- Düşmüş olan hükümetin haince hareketlerine alet olmuş bulunan birtakım yüksek dereceli memurlar vardır. Onları ilgili bulundukları mahkemeye veriniz. Milli Mücadele'ye karşı çıkan bazı valiler hakkında devlet hizmetinde kullanılmamaları için gereken işlemi yapınız. Milli Mücadele'ye hizmet ettikleri için görevden alınmış olanları görevlerine iade ediniz.
- Rütbelerinin iadesi Meclis-i Milli'nin onayından geçmemiş bulunan ve tek çalıştırılma nedeni, bir takım siyasi düşüncelerden ibaret bulunan emeklileri, derhal eski durumlarına döndürünüz. Önemli askeri mevkileri ehliyetli ellere teslim ediniz.
- Eski nazırlardan Ali Kemal ve Âdil Beyler ile Süleyman Şefik Paşa'nın Meclis-i Milli'nin açılışında Yüce Divan'a verilmek üzere, hiçbir yere kaçmalarına meydan verilmemesini, Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey'in derhal tutuklanarak ilgili bulunduğu mahkemeye teslimini, kanunun dokunulmazlığı ve milli hakların kutsallığı adına isteriz.
- Milli Mücadele'ye katılmış veya Milli Mücadele'yi desteklemiş olanlar aleyhine başlanmış olan kovuşturma ve baskılara son veriniz.
- Basını yabancı sansüründen kurtarınız.
İşte Efendiler, özet olarak saydığım bu noktalarla ilgili görüş ve tekliflerden sonra, telgrafımızı şöyle bitirdik: "Arz edilen noktalara ve ileri sürülen tekliflere millet için yeterli, açık ve uygun bir cevap verileceği zamana kadar, milli gayelerin gerçekleşmesi için milletçe alınmış olan fiili tedbirlere, eskisi gibi devam zorunda kalınacağını, bütün illerden, bağımsız sancaklardan ve onlara bağlı yerlerden aldığımız kararlar üzerine tam bir kesinlikle arz ederiz."
İmza: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Hey'et-i Temsiliyesi adına, Mustafa Kemal.
Efendiler, İstanbul ile haberleşme biter bitmez, derhal şu genelge ile durumu memlekete bildirdim:
5.10.1919 Genelge
İstanbul Belediyesi'ne, Basına
Sadrazam Paşa Hazretleri, Erzurum ve Sivas Kongrelerindeki temel kararları ve milli teşkilatın gayelerini tabii bulmakla birlikte, düşüncelerinde açıklanması gereken bazı noktalar görüldüğünden, hükümetle milletin gerçek anlamda uzlaşmalarını sağlamak amacıyla ve bütün merkezlerin görüşlerinin özüne dayanılarak verilen cevap ve ileri sürülen teklifler aynen aşağıdaki genelge ile duyurulur. Gelecek cevap ve ona göre alınacak kararlar derhal duyurulacaktır.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Heyet-i Temsiliye Adına
Mustafa Kemal
- Vekiller Heyeti başkatibi ↩︎
