MUSTAFA

KEMAL

ATATÜRK

1981 - 193∞ Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucu Lideri

HAKKINDA
ata
atam
Nutuk 1.Bölüm 12.Konu: "Ya İstiklal Ya Ölüm"

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 15 Ekim 1927 Cumartesi günü, Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kurultayında kürsüden, altı gün boyunca ve toplamda 36 saat 33 dakikada okuduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yolunda nasıl bir Milli Mücadele yolu izlediğini anlattığı metindir.

"Efendiler, geleceğe ait tedbirler hakkında fikir alışverişinde bulunmadan evvel maziye ait vakalar ve hadiseler hakkında maruzatta bulunmak ve senelerden beri devam eden faaliyet ve icraatımızın milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim. Hadiseler ile dolu olan dokuz senelik bir devrenin tarihine temas edecek maruzat ve beyanatım uzun sürecektir. Fakat mesele, yapılması zaruri bir vazife olduğuna göre, beni mazur göreceğinizi ümit ederim." M.Kemal ATATÜRK

NUTUK 1. BÖLÜM (1919-1920)

Konu 12:

Ya İstiklal Ya Ölüm

Bu kararın dayandığı en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi:

Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz.

Yabancı bir devletin himaye ve kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından mahrumiyeti, acz ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Hakikaten bu derekeye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır!

Dolayısıyla, ya istiklal ya ölüm!

İşte hakiki kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktı.

Bir an için, bu kararın tatbikatında muvaffakiyetsizliğe uğranılacağını farz edelim! Ne olacaktı? Esaret!

Peki efendim, diğer kararlara boyun eğmek halinde netice bunun aynı değil miydi!

Şu fark ile ki, bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli bulur ve bittabi esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman gözündeki mevkii farklı olur.

Sonra Osmanlı hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette, Türk milletine karşı en büyük fenalığı işlemekti. Çünkü millet her türlü fedakarlığı sarf ederek bağımsızlığını temin etse de, saltanat devam ettiği takdirde, bu bağımsızlığa emniyet altına alınmış gözüyle bakılamazdı. Artık vatanla, milletle hiçbir vicdani ve fikri alakası kalmamış bir sürü delinin, devlet ve millet bağımsızlık ve haysiyetinin muhafızı mevkiinde bulundurulması nasıl caiz görülebilirdi?

Hilafet vaziyetine gelince, ilim ve fennin nurlara boğduğu hakiki medeniyet aleminde gülünç kabul edilmekten başka bir mevzuu kalmış mıydı?

Görülüyor ki, verdiğimiz kararın tatbikatını temin için henüz milletin alışmadığı meselelere temas etmek lazım geliyordu. Herkesçe söz konusu olmasında büyük sakıncalar tasavvur olunan hususların söz konusu olmasında mutlak zaruret bulunuyordu.

Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lazım geliyordu.