MUSTAFA

KEMAL

ATATÜRK

1981 - 193∞ Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucu Lideri

HAKKINDA
ata
atam
Nutuk 1.Bölüm 9.Konu: "Genel Manzarayı Dar Bir Çerçeve İçinden Görüş"

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 15 Ekim 1927 Cumartesi günü, Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kurultayında kürsüden, altı gün boyunca ve toplamda 36 saat 33 dakikada okuduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yolunda nasıl bir Milli Mücadele yolu izlediğini anlattığı metindir.

"Efendiler, geleceğe ait tedbirler hakkında fikir alışverişinde bulunmadan evvel maziye ait vakalar ve hadiseler hakkında maruzatta bulunmak ve senelerden beri devam eden faaliyet ve icraatımızın milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim. Hadiseler ile dolu olan dokuz senelik bir devrenin tarihine temas edecek maruzat ve beyanatım uzun sürecektir. Fakat mesele, yapılması zaruri bir vazife olduğuna göre, beni mazur göreceğinizi ümit ederim." M.Kemal ATATÜRK

NUTUK 1. BÖLÜM (1919-1920)

Konu 9:

Genel Manzarayı Dar Bir Çerçeve İçinden Görüş

Bu izahattan sonra genel manzarayı daha dar bir çerçeve dahiline alarak, seri ve kolay bir surette hep beraber müşahede edelim:

Düşman devletler Osmanlı devlet ve memleketine maddeten ve manen tecavüz halinde; imhaya ve parçalamaya karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükümeti de aynı halde. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan millet karanlık ve belirsizlik içinde tecelliyatı beklemekte. Felaketin dehşet ve ağırlığını idrake başlayanlar, bulundukları muhit ve hissedebildikleri tesirlere göre kurtuluş çaresi gördükleri tedbirlere başvurmakta . . . Ordu, ismi var cismi yok bir halde. Kumandanlar ve subaylar, Harbi Umumi'nin bunca mihnet ve meşakkatleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle içleri kan ağlamakta, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumu kenarında kafaları çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...

Burada, pek mühim olan bir noktayı da kayıt ve izah etmeliyim. Millet ve ordu, Padişah ve Halife'nin hıyanetinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği dini ve ananevi bağlarla bağlı ve sadık. Millet ve ordu kurtuluş çaresi düşünürken bu miras kalmış alışkanlığın sevkiyle kendinden evvel yüce hilafet ve saltanat makamının kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halife ve padişahsız kurtuluşun manasını anlamak kabiliyetinde değil... Bu inanca muhalif fikir ve görüş ortaya koyacakların vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain, reddolunmuş olur...

Diğer mühim bir noktayı da ifade etmek lazımdır. Kurtuluş çaresi ararken, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek esas gibi kabul olunmakta idi. Bu devletlerden yalnız biriyle dahi başa çıkılamayacağı vehmi, hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken, hepsini birden mağlup eden, yerlere seren İtilaf kuvvetleri karşısında, tekrar onlarla husumete varabilecek vaziyetler almaktan daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.

Bu zihniyette olan yalnız avam değildi; bilhassa muhterem denilen insanlar böyle düşünüyordu.
O halde kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. Bir defa İtilaf devletlerine karşı düşmanca vaziyet alınmayacaktı ve padişah ve halifeye canla başla bağlı ve sadık kalmak esas şart olacaktı.